Adem’in sırtına dünya gailesi çöküp de üzerinden sayıyla sayılır vakit geçince,bi vakit geçince;bir varmış,bir yokmuş’u seçti.Zaman göz kırpımı mesafe.Cennetten kovuluşu daha dün gibi.Bitmez geçmez dediği nice günü akşam etti.Her sabah tükendi her akşam yenilendi. Alışkanlık insanın mizacı.Adem,gözü karanlığa alışır gibi dünyaya da alıştı.
Uzundu yolu. Dünya ömrü ışığa nisbetle ışık.Adem dağların taşların ağırlığını duydu.Ölümlüydü,kendisini ölümü bekler buldu.
Ölüm emir,ölüm kader,korkusu yoktu.
Lakin Havva gelmeden öleceğinden korktu.
Kelimeler kitabına baktığında,Havva’nın ilk harfinin kendi isminin ilk harfinden çok uzakta durduğunu anladı.
Döndü.Baktı.Bir daha baktı.Ruhundan bir şey ilştirdi o sayfaya.Diyelim ki Adem Serendip’teyken Havva güllerin ülkesine inmişti.Bütün bunlar temsil.Gerçek o ki aralarında ki uzun bir mesafe bir hasretti.
Bakındı çevresine.Renkli kuşları gördü dalların üzerinde.Adem bir yerde,bir göklerdi.
Bulutları gördü,gölgelerini denizin üstüne sermişlerdi.Denizi gördü,kumsalın üzerine az gelmiş,bir az geri çekilmiş.
Uğultusunu işitti denizin.Sırma sim bir hilal yükseldi.
Dünya dedikleri işte,hala cennet gibiydi.
Ama Havva yoktu yanında,öyleyse dünya cehennemdi.
Yalnız gelmişti dünyaya Adem.Dünyanın bir adının da yalnızlık olduğunu bildi.O kadar yalnızdı ki,dünya böylesi bir yalnızlığı son gününe değin görecek değildi.
Bundan sonrası,Adem’in yalnızlık Halleri/ Havva sözleri.
Deniz bir batıya aktı,bir doğuya aktı.
Kimi gösterdi derunundaki yıldızları kimi sakladı.
Öyle anlar geldi ki Adem,alemi kendisidir sandı.Onunla yek-vücud oldu,onunla kucaklaştı.Ona karıştı.Varlığından memnun kaldı.Bir adem ömrüne sevincin daha fazlası sığmazdı.
Ama havva yoktu yanında,hepsi eksik kaldı.
Evini kurdu Adem.Havva yoktu.
Kızıl tüylü,yabani hayvanları ele geçirdi,sakinleştirdi,kendisine bent etti,Havva yoktu.
Yıldızları saydı bir bir buğday ekti hasat etti.
Ter döktü biçerken.Ateşin karşısında yandı,ekmek pişirdi,Havva yoktu.
Hiçbir işinde Havva yok,hiçbir yerde Havva yoktu.Oysa olsaydı Havva şu bahçenin kenarında,pelinin,süsenin yanında,görüneydi şu kırmızı yapraklı tarçın ağacının altında..
Ah !… Ne olurdu!
Unutmak,diye bir kelime vardı.Kelimeler kitabında .Unutucuydu insan.Öyle yaratılmış,öyle yasalanmıştı.
Ama Adem bir Havva’yı unutamadı.Ne kadar zordu derin bir hasretin üstesinden gelmek.Unutur gibi bile olmadı.Uzaklaşmadı içinden bir hatıra.Havva’yı hatıram diye andı.Hatıralarını dağa taşa anlattı.
Havva dünde kalsa da Adem onu hep bugünmüş gibi bildi. Hiçbirşey giderek uzaklaşmadı.Hiç olmamış gibi olmadı.Artık zaman vardı ve Adem’in istemediği kadar çoktu.Lakin Havva yoktu ve bir tek Havva’nın hasretinin üzerinden zaman geçmiyordu.
Yeryüzünün o zamanları bu zamanlarına uymuyordu.Artık zaman vardı ve Adem’in istemediği kadar çoktu.Lakin Havva yoktu ve bir tek Havva’nın hasretinin üzerinden zaman geçmiyordu.
Yeryüzünün o zamanları bu zamanlara uysaydı.Adem’in kırk yıl ağladığı seksen yıl beklediği,Havva’nın yüzyıl gelmediği bile söylenebilirdi. Ama mutlak olan sadece kalbin zamanı…
Kalbin zamanı : Cennet zamanı.
Canlıydı orada her hatıra.Onda unutuş yoktu.
Aşkın zamanı : Aşk-ı ebedi.Bitimsiz şimdi.
Adem kalbinin zamanında o kadar bekledi Havva o kadar gelmedi.
Havva’nın hasreti kalbinin zarına değince,fuadına inince,Adem gecenin geç bir vakti denize karşı durdu.Göğsünü olan hasretiyle açtı.Bakışlarını bir denize indirdi bir göklere çevirdi.
Kalplerin Sahibine seslendi.
Gökler sessizdi ama Adem tepeden tırnağa sesti.
Rabbim,dedi demelerin en içteniyle.
Semanın aydınlanma zamanı girdi.Göğün rengi yerde,yerin rengi göklerde yansımaya başladı.Yeşilin üzerinde yeşili,alevin içinde ateşi seçiyor şu gözlerim.Ama çok yalnızım.Koca dünya üzerinde bir başınayım.
Havva yaratılmadan önceki yalnızlığıma hiç benzemiyor bu. O zaman varlığını bilmediğim bir Havva’nın yokluğuyla yokluk çekiyordum.Şimdiyse bir kez bulup kaybettiğimin boşluğuyla doluyorum.
Onu bir kez tanıyan onsuz olamaz,beni şu dünya yolunda onsuz olamaz,beni şu dünya yolunda onsuz koma,beni Havva’sız bırakma.
Rabbim,dedi aynı içtenlikle .
Ey kalplerin Tartıcısı.
Çok bunaldım.Senin uzaklığında .Senden habersiz,cennetinden kovulmuş.
Çok yorgunum.
Bana bütün haberlerin yerini tutacak bir haber gönder.Üzerime bir iyilik ve güzellik kondur.
Avunmalığım olsun,hiç ummadığım bir sevinç nasib et.
Latifsin,lütfet.
Lütfet,bu gam denizinde tatlı bir dirlik olsun.
Sürgünlüğümün sebebi o değil ama mükafatı Havva olsun.
Sen ki,dağları dağlara kavuşturursun, “ Kavuşmamız kıyamete kalmasın” burada olsun.
Bir dünya yetmez Havva’ya doymaya.Ahiretşiğim de o olsun.
Ya Rabbi dedi Adem,ey kalpleri çekip çeviren,açan,değiştiren.
Yokluğu yokluk ki,ben onu hala yitirdiğim cenneti sever gibi seviyorum.
Şu arzın sathında cenneti bana onun kadar kuvvetle hatırlatacak biri daha varsa gönder bana.
Yoktu.
Arzın sathında bir Adem bir Havva,aralarında bir büyük umman duruyordu.
Herşey kopmuş ayrılmış aslından.Bir Havva kalmış Adem’e.Arı,duru,yekta…
Gülün adıyla varlığı arasına mesafe girmediği,dünyanın o en saf zamanında.Aşk da sadece Aşktı.Bunca bulanmışlıkla daha karşılaşmamıştı.Havva varlığında ne kadarsa,yokluğunda da o kadardı.Ve Adem anladı ki cennette bile Havva’ya doyamamıştı.Değilse,geride söylenecek bu kadar çok söz kalır mıydı?
Adem bu kez Havva’ya seslendi.
Dedi : Ey ismimin bütün harfleri,ey benim benliğim,benliğimin sen’i.
İçimde tecelli bulan latif esmasınca,her anımın şimdisi.Her geçmişimin telafisi.
Arttır kelimelerimi.Göster yüzünü,cennetlik et beni.
Dünyanın son gününe değin yaşasam,bambaşka bir gözle görmüşlüğüm,görülmüşlüğüm.
Çünkü cennette gördüğüm,görüldüğüm.
Gençliğini gördüğüm,gençliğine görüldüğüm.
Bir esenlik bahçesinde zorlamışlığım,zorlanmışlığım…
Sınadığım,sınandığım…
Sınavım…Kaybım….Kaybımda kazancım…
Yani karım,kargahım…Nihayetinde kararım,karargahım…
Bu nedenle yeri hiç kimseyle dolmayacak olan ve yerimi doldurmayacak olanım….
Etin etimden ,kemiğin kemiğimden .Ay ışığında oku harflerimi ay ışığında yaz nameni. Senden önce öleyim ki ölümden korkma.Benden evvel öl ki ölümden korkmayım.
Öyleyse dirimim gibi ölümümde de arkadaşım.
Ey benim yaradılışım,yolunu kaybetmiş yol arkadaşım.
Kimin bağrında ki kemikten yaratılmışsan ona gel.Eksik parçamı arar gibi seni arıyorum ben.Sen de beni ara.Boşluğunu doldur,eksiğimi tamamla.
Dünya dediğin bir kaza ertesi. Aç kapılarını.Elinle koymuş gibi bıraktığın yerde bul beni. Gel nerdeysen. Cennet olsun yeniden.
Bir cenneti özlüyordu Adem bir de Havva’yı.Görmek,özlemin ateşi…Görmese belki ikisini de unutacaktı.Ama şurada.Şu çok dallı,zarif endamlı servi rüzgarda salındıkça.Limon ağaçları bahar bahçe,meyve çiçek bir arada açtıkça.Portakal dalları,turunç yaprakları,kokusunu ay ışığında rüzgara baktıkça.Irmaklar konuşup sular toprağın alnına kapandıkça.
Geniş yapraklı incir,olgun meyveleriyle nar.Tadı buruk zeytin.Ağaçların arasına süzülen ışık yağmuru.
Beyaz sorguçlu kuşlar.Zarif ve masum ceylanlar.
Gülün kokusu,rengi,teni…Bütünüyle kendi.Katmerlenmiş bir son ek zaafıyla,gülün ta kendisi.
Göklerin ve yerin gizleri.
Dünyanın her hali.Her sebebi.
Bu sürgün yerinde.Adem ne yana baksa her yerde cennet her yerde Havva’yı görüyordu.Her yer Havva,herşey Havva’dan oluşuyordu.
Mahzunluğu çok derinlere indi.
Düştüğü keder uçurumunda anladı.Havva’nın kendisi içinne demek olduğunu.Mahremiyetinde sırrı.Utancında örtüsü. O olmazsa insan olmanın hem sebebi,hem sınavı,hem sonucu eksik kalacaktı.Bu yüzden Havva bir kez daha,Adem’in ademliğ.Sebebi,sonucu,sınırı….
Onun için özlemini küçültmedi Adem.Bastırmadı.Sindirmedi.Küllemeye yeltenmedi.Onu,bir özlemle kendisini gönüllü tekederek özledi. Bir cennet sürgününe mal olan bu özleyişim Havva’sını belliki kendisine bir avunmalık olsun diye vermişlerdi.
Şu dağ,şu taş,şu toprak.
Şu,denizi uzun uzun seyreden yağmur kuşu şahit olsundu ki güzelliğin kaynağını böyle kuvvetle hatırlatması.Adem,Havva’yı böyle hasretle beklemezdi. Aşkın tarihçesinin bile olmadığı bir tarihte onu böyle büyük bir aşkla sevmezdi.
Böyle çözülmezdi dizleri,kalbi dile gelmezdi.
Havva belli ki içinde değil,içinden çok derindeydi.
Yandı Adem bu yüzden yandıkça tükenmedi. Değil mi ki ondan sürgün edilmiş olsa bile,cennetin hatırasını yitirmeyen bir kalbe güvenebilirdi.
Adem yitirdiği cennetin hesabını dünya gözüyle yapmaya ancak o zaman başladı.
Havva’sız bu dünya,bir cehennem yurdu.
Oysa Havva olsaydı Adem’in dünyası cennet olurdu.
Cennetin hatırası,Rabbin bağışı.
Pervanelerin kanatları yandı.
Öyle daraldıı ki içi.Adem bu dünyaya sığmadı.
Bu dünya ona artık dar,anladı ki durmakla olmuyor.Ne kurduysa arkasında bıraktı.
Yolculuk zamanı gelip çattı.
Kapattı kapısını Adem.Salının yelkenini bağladı.Ummanlara açıldı…